30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bir Tek Sen Eksiksin ...

                                          ''bir tek sen eksiksin,
                                           işim, gücüm, her şeyim tamam.
                                           bir ev, bir yuva, iki de çocuğa,
                                           yok ben sensiz karışamam.''  

Geçen seneki Jerrells ve Gist hamleleri ileri götürmekten ziyade yerinde saydıran hamlelerdi temsilcimiz Fenebahçe Ülker'i. Bu yanlıştan dönmek için büyük çaplı radikal bir değişime ihtiyaç vardı. Simone Pianigiani, Mike Batiste, Romain Sato transferleri Fenerbahçe Ülker'in bu sezon atacağı adımların ne denli ciddi olduğunu herkese net bir şekilde gösterdi. Koç Pianigianni rüştünü ispatlamış ve İtalya ligi üzeri  performansı senelerdir sergileyen bir organizasyonun baş adamıydı. Onu buraya getirmek gerçekten büyük bir hamle. Siena dışında bir takım çalıştırmamış olması ve ülkesini ilk defa terk edecek olması ufak çaplı handikaplar olarak değerendirilebilir ama pek sorun teşkil edeceğini tahmin etmiyorum. Ardından Pao'da efsane olmuş pota altında size'lı, sağlam durabilen, gereken mesajları rakip oyuncuya vermede bonkör olan (Union Olimpija'lı Sasho Ozbolt iyi bilir) Batiste eklendi kadroya. NBA'de oynadığı bir seneden sonra Avrupa basketboluna çok iyi uyum sağlayan nadir oyuncuların başında gelir Batiste. Bu özelliği bile onu aranan oyuncular listesine sokmaya yeter aslında. Batiste gelirken takım arkadaşı Romain Sato'yu da getirdi sarı lacivertlilere. Rakip skoreri durduracak atletik meziyetlere sahip gerektiğinde hücuma da katkıda bulunabilen tecrübeli Orta Afrika'lı oyuncu Final Four yolunda önemli aktörlerden olacaktır. Son olarak ben dahil tüm basketbol kamuoyu pastadaki çilek (popüler tabir mazur görün)  için beklemeye başlamıştı. Ha anlaştı ha anlaşacak, takımı bonservisi indirdi, oyuncu fiyat arttırdı, NBA takımlarının radarında vs. derken süreç biraz basınımızında körüklemesiyle arapsaçına dönmüş durumda. Kendisi Avrupa'nın en iyi guardlarından biri. Geçen sene Makedonya milli takımı ile yaşadığı peri masalı değerine değer kattı. Avrupa'nın en oturmuş düzenine sahip takımlarından birinin saha içi komutanlığını üstlendi. O sağlam bir penetreci, o bir skorer... Kimden bahsettiğimi iyi biliyorsunuz. Fenerbahçe Ülker Bo McCalebb transferini gerçekleştirirse eğer hem Tükiye hem de Euroleague için rakiplerinden bir basamak yukarıda olur.

22 Temmuz 2012 Pazar

İtiraf Ediyorum: Erken Konuşmuşum

Sezonu şampiyon bitirmiş Beşiktaş ile ilgili olayın sıcağıyla hemen şu kalır mı, skorer eksiği nasıl kapatılır gibi; yapımın da getirdiği tezcanlılıkla çeşitli düşünceler almıştı beni ta ki sponsorluktan çekilme kararı ve ardından takımın kısmen talan edilmesi olaylarına şahit olana kadar.

Bu düzeni komple değiştirecek sürece kısaca değinecek olursam;
 -Koç Ergin Ataman'ın, Milangaz'ın sponsorluktan çekilmesinin ardından Galatasaray ile anlaşması bana göre domino etkisini başlatan sebep idi. Yeni yönetimin sağlam ve güvenilir bir bütçe hazırlayacağına inanmaması mı yoksa Demirören ailesi ile olan iyi ilişkileri mi sebep oldu bu ayrılığa o konuda hiçbir fikrim yok.

-Ardından Zoran Erceg Cska Moskova ile 3 yıllığına 4 milyon euro gibi güzel bir meblağa anlaştı. Zaten kendisi bizde kiralıktı ama içim burkulmadı değil. Yüksek oyun IQ'su , kusursuza yakın şutları ile herkesten çok ama çok farklıydı. (William Bud Eley, Preston Schumpert ve Sandro Nicevic ayrılıklarından sonra yerini alır iz bırakanlar listesinde.)

-Galatasaray Medical Park'ın başına geçtikten sonra eldeki sağlam bütçenin verdiği rahatlıkla koçun; Zoran Erceg ve Marcelius Kemp dışındaki tüm yabancılara teklif götürdüğü haberleri dolaştı etrafta. David Hawkins için Galatasaray ve Fenerbahçe arasında kıyasıya bir mücadele yaşandı. Takıma ödenecek hatrı sayılır bonservis ücreti bu transferin cazibesini ortadan kaldırmış gibi.(Başlıktan da anlaşılacağı gibi net konuşmamak lazım hiçbir şey için) Sonuç olarak Hawkins ortada kalmış gibi gözüküyor. Onca yaşanan dramadan sonra tekrar Beşiktaş forması giyer mi bilmem ama zaman bize en net cevabı verecek gibi.

-Mensah Bonsu, Britanya Milli Takımı ile olimpiyat oynayacağından ötürü transferi birtürlü netleşmek bilmedi. Bu transfer için istekli olan Galatasaray transferden vazgeçtiğini açıklandı. Rus ekibi Unics Kazan'ın ise senelik 1.4 milyon euro gibi uçuk bir teklifte bulunduğu ancak Beşiktaş'ın da bu transfer için bütçesini fazlasıyla zorlayacağı konuşuluyor kulislerde.

Artık silbaştan yapmanın vakti gelmişti. Fakat sponsorluk konusunda yaşanan fiyaskoya değinmeden edemeyeceğim. Üç kupa şampiyonu, seneye Euroleague gibi bir vitrinde boy gösterecek olan takıma sponsor bulamayan ve kulübün kaynaklarıyla yola devam etmeye karar veren yönetim kurulunun ciddi manada bir vizyon eksikliğine sahip olduğuna şahit olduk. Maddi olarak büyük sıkıntıların içinde elini taşın altına koyan bu iyi niyetli insanları kutlamak gerekir ama işin yaratıcılık kısmında fazlasıyla eksik olduklarını düşünüyorum.

Tüm bunlara karşın rüştünü Avrupa'da ispatlamış, genç oyunculara iyi bir öğretmen olan, küçük bütçeler ile harikalar yaratabilen bir coach ile iki yıllık (şaşırtıcı ama gerçek) anlaşma imzalamak yönetimin geleceğe ümitle bakabilmesini sağlayan ender gelişmelerden biri ve büyük bir şanstı.

Yardımcı antrenörlüğe Cem Akdağ ve genel menajerliğe ise Haluk Yıldırım'ın getirilmesi ardından ufak çaplı transferlere başlayan siyah beyazlılar, Muratcan Güler ve Patrick Cristopher ile anlaşma imzaladı. Geçen sezon ile karşılaştırıldığında; isim yapmış az ve öz oyunculardan ziyade daha geniş rotasyonlu, her zaman saldıran, savunmacı bir takım kurulacağı görünüyor gibi. Ne diyelim 'oynatalım görelim hocam!'.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Böyle Devam Beyler Bozmuyoruz !

Hayat koşturması falan derken epey boşlamıştım blogu artık bugünde yazmasaydım vicdan denen o meret yakamı rahat bırakmazdı daha. Sen; sınırlı rotasyonunla iki kupayı al, üstüne yetmiyormuş gibi finalde de 2-0 öne geç, son olarakta Euroleague'e ön elemesiz direkt katılma hakkını elde et! İnsaf yahu... Basketbol şubesi ile ilgili planlı bir yapılanmanın olması temenni edilirken bu kadar kısa bir sürede 4 level birden atlamak hakikaten olağanüstü bir durum ama asıl iş burada başlıyor (bu tarz klişelere sahip tonton dede profiline istemeyerek geçiyorum.) Zordur zirvede kalmak. Beklentiler büyümüştür artık seninle ilgili. Ya o adımı ileriye atacaksın yada beklentileri boşa çıkaranlar listesine yeni dahil edilenlerden biri... Bunun için yapılması gerekenlere bakacak olursak;

- Yeni sezonda yabancı kadrosunda fazla değişikliğe gidilmemeli: Öncelikle David Hawkins kadroda tutulmaya çalışılmalı. Hem tutulabilirliği en yüksek gözükende o. Tam anlamıyla bir joker: Oyun kuruyor,rakip skoreri durduruyor,yeri geldiğinde hücümda sorumluluk alıyor... Bu özellikleri ile onu Chauncey Billups'a benzetmiyor değilim. Rakibini sırtına alıp oynadığı post up'larda bu keskin benzerliğin belkide en göze batanı. Arroyo ve Mensah Bonsu'a gelince; NBA hayallerini gerçekleştirmek için tekrar çabalarlar mı (?) ki büyük olasılıkla deneyeceklerdir yada olmadı yüksek meblağlı kontrat cazibesine kapılıp başka ülkelerin yolunu tutacaklardır diye düşünüyorum içim el vermesede. Olimpiacos'tan kiralık gelen Zoran Erceg için kiralama şansı tekrar denenmeli kesinlikle. Pops Mensah Bonsu ile iyi bir iç-dış dengesi oluşturdu pota altında. Boyuna bakmadan yüzdeli attığı şutları onu diğerlerinden farklı yapan ve kıymetli kılan bir nokta. Marcelius Kemp bu beşlinin en zayıf halkası. Geçtiğimiz sezon ortası gelip iyi katkı veren Kemp sakatlıktan döndükten sonra adeta kayıpları oynuyor. Zaten kısıtlı olan rotasyonda katkı vermemesi büyük handikap gelecek seneye ilişkin düşünülmeme olasılığı yüksek.

-Türk oyunculara baktığımızda mevcut elemanlarla devam edilmeli ve pota altına katkı verebilecek halis muhlis bir Türk oyuncu transfer edilmeli: Can Akın'ın o şanssız sakatlığı sonrası Arroyo'yu yedekleme görevi Mehmet Yağmur'a verilmişti;fakat onunda final serisi öncesi topuğunda yaşadığı sakatlık sonrası tüm yük 16 yaşındaki Kartal Özmızrak'a binmiş durumda. Kendisi bu yükün altından kalkmış gibi gözüküyor. Bu da Türk Basketbolu ve Beşiktaş için sevindirici bir haber. Serhat Çetin,oyun zekasının yüksekliğini bu sene skor yapma gücüyle ve daha fazla sorumluluk almanın verdiği güvenle birleştirdi. Sonuç mu? Kendine güvenildiğinde gerçekten katkı yapabilecek komple bir rotasyon oyuncusu oldu. Ersin Dağlı nam-ı değer Erwin Dudley içinse yavaş başlayan sezon iyi geçmekte. Türk pasaportuna sahip olması ilk 5 içinde en az 2 Türk oyuncu oynama kuralı açısından büyük avantaj takıma. Hassas elleri ile attığı şutlar çok değerli. Ancak bu takıma Kerem Gönlüm gibi hem soyunma odasında hem de sahada katkı verebilecek,aldığı dakikaya bakmadan yüzde yüzünü sahaya yansıtacak türden bir eleman şart. Bu tarzda bir oyuncu bulunması bizim apartmanın bahçesinde petrol bulma şansına eşdeğer (!) ama olsun biz diyelim.

Euroleague atmosferinde bulunmak çok büyük bir deneyim olacak karakartallar için. Artık sponsorluktan gelen para da artacak ve transferde hareket kabiliyetini arttıracaktır ama bu rahatlık kırmızı görmüş boğa etkisi yaratmamalı takımda. Ayrıca organizasyonun koymuş olduğu minimum 5000 kişilik salon şartı Beşiktaş'ı Sinan Erdem Spor Salonu'na sevk edecek. Galatasaray serisinde basın tribününü bile doldurarak 17000 seyirciyle rekor kıran bu taraftar Euroleague ortamında neler yapar düşünmek bile istemiyorum. Önümüzdeki sezon çok güzel olacak !

NOT: Ergin Hoca'nın lisede kimyası kesin 'yıldızlı pekiyi' imiş bence. Takım kimyasındaki başarısı takdire şayan. Ne diyelim eline sağlık hoca...

18 Mart 2012 Pazar

Bir Gün Değil Her Gün BEŞİKTAŞ !

Türkiye Kupası alındıktan sonra ne zamandır Beşiktaş Milangaz'ı konu alan bir yazı yazmak aklımdaydi. Bunun  üzerine FIBA Eurochallange Cup'ta final four başarısı gelince hepten farz oldu bu yazı. Bir takım için yaşanabilecek türlü dramayı yaşayan Beşiktaş sezona Nba'den gelen Deron Williams ve Semih Erden ikilisindan dolayı yaratılan heyecan ve yine silbaştan yapılmış bir kadro ile başladı. Karakartallar için güzel PR çalışması oldu olmasına ama Williams ve Semih'in tüm sezon takımda kalmayacağı gün gibi ortadaydı. Sonuç olarak 50 sayılık Göttingen performansı ve kirişlere çekilen forması güzel hatıraları oldu bu kısa süren evliliğin. Ardından kadroya bu ikilinin yerine Pops Mensah Bonsu ve Carlos Arroyo dahil oldu. Her takım için çok ama çok değerlidir oyuna yön veren bir oyun kurucu ve pota altı skoreri. Bunları sezon içinde değiştirmek çok yıpratır takımı. Geçen sezon ortasında takıma katılan skorer Marcelius Kemp'in uzun süreli sakatlığı ve onun yerini kapatmak amacıyla Kızılyıldız'dan gelen Nba patentli Adam Morrison'dan bahsetmiyorum bile... Oyuncu trafiğini yazmak bile beni yormaya yetti o kadroya yön veren Ergin Hoca'yı tahmin dahi etmek istemiyorum. Sezon içinde bunları değiştirip bu denli bir başarıya ulaşmak asıl takdir meselesi bana göre. Konya'da kupa mesaisi öncesi Can Akın gibi hem oyuna yön verebilen,hem de oyun sıkıştığı anda insiyatif alıp skor elde edebilecek bir oyuncunuzu sakatlığa kurban vermek büyük bir şanssızlıktan başka birşey değil. Tüm bu negatiflikler arasında kısıtlı uzun rotasyonunda Ergin Hoca'nın ilk beş başlattığı Barış Hersek'in ve geçen sene alacakları mevzusu yüzünden istenmeyen adam ilan edilen sezon başlamadan önce de kadro derinliği yapması için takımda tutulan Serhat'ın mükemmel performanslarıydı siyah beyazlılara kupayı getiren. Hele Serhat'ın Galatasaray Medical Park maçını uzatmaya götüren üçlüğü belki de takımın talihini döndüren nokta idi. Turnuva boyunca zaman zaman skora,zaman zaman oyun kurmaya yardımcı olması 'en değerli oyuncu' ödülünü hak ederek almasını sağladı Serhat'ın. Eurochallange Kupası Final Four başarısına gelince,kupayı almak temel hedef olmalı temsilcimiz için. İspanyol temsilcisi Fuenlabrada dışında Beşiktaş'ı zorlayacak bir takım olmayacaktır kanımca. Avrupa'nın 3 nolu kupası bile olsa elde edilen başarının küçümsenmesi daha da kamçılamalı karakartalları. Türk basketbolunun hali ortada,seneler sonra her ne kadar Avrupa'nın 3 nolu kupası bile olsa (!) final four görmek büyük başarıdır. Ergin Hoca'nın Montepaschi Siena ile kazandığı Saporta Kupası sonrası oluşan o İtalyan devini görüp heyecanlanmamak elde değil. Tamam şimdiki hedef Euroleague falan değil ama fitili ateşlemek içinde bir yerden başlamak gerek... Sponsor tarafından dillendirilen yeni sezonda maddi desteğin bir nebze daha arttırılacağı açıklaması sevindirici bir olay. Aklı selim şekilde kullanılırsa birkaç sezon içinde sağlam Euroleague hedefleri konulabilir. Yeter ki stuff ve kadro açısından bir istikrar yakalansın.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Bir Takım Bir Değerlendirme:BOSTON CELTICS


Yıllar o 'mübarek üçlü'nün aleyhine geçiyor geçmesine ama artık kendini aşan bir Rondo ve mantıklı hamlelerle genişletilmiş olan bench ile birlikte yine Doğu Konferansı'nda önemli bir yere sahip olacak Boston Celtics. Her ne kadar Chicago ve Miami,Boston'un rolünü çalmış bile olsa anlaşıldı ki bu takım bir süre daha kafaya oynayacak. Öncelikle bir konuda özeleştri yapmam gerektiğini Rondo gözüme sokmaya başladı ne yalan söyleyeyim. Russell Westbrook,Devin Harris ve Rajon Rondo tipi guardlardan yani atletik özellikleri takımı oynatmaktan her zaman bir adım daha önde olan oyunculardan oldum olası hazetmemişimdir. Ama artık Rondo bu klasmanın dışına çıkmıştır bana göre. Sahada asisti adeta kokluyor,bazı zamanlar obsesiflik noktasına ulaşan şekilde sırf takımını oynatmak için girişimlerde bulunuyor. Bu bile onun artık tam anlamıyla bir guard olduğunu herkese göstermek istediğini açıkça önümüze seren bir örnek. Konudan fazla uzaklaşmadan ufak ufak Boston için kısa değerlendirmeme geçeyim. Büyük üçlünün tedavülden kalkma dönemi gitgide yaklaşıyor ve takdir edersiniz ki oyun içi etkinlikleri geçmişteki gibi değil. Artık saha içindeki asıl tetikçi rolüne Rondo bürünüyor. Paul Pierce ise fazla etliye sütlüye bulaşmadan ama çok etkili bir biçimde gemiye yön veriyor. Allen ve Garnett'te zamanın zımparası ile biraz daha aşınmakta... Bana göre Boston'da geçmiş sezonlardan farklı olarak daha derin ve etkin bir benchin olması değinilmesi gereken en önemli nokta. Orlando'dan gelen Brandon Bass mekan değiştirmenin verdiği ferahlıktan ötürü müdür nedir daha verimli performans vermekte. Mickael Pietrus atletizmi ile benchin savunmada ve hücumda en önemli opsiyonu olabilir. Keyon Dooling tecrübeli bir guard kesinlikle iş görecektir. Avery Bradley ise rakip takımın skorerine bir sakız gibi yapışıp bunaltacak türden bir eleman. Dinamizmi ile kullanılmaya aday. Kendrick Perkins sonrası uzun rotasyonu pek güdük kalmış gibi gözüksede sürümden kazanıyor bu sene Boston. Chris Wilcox yılların tecrübesi ve Rondo'nun pasları ile yeni bir bahar yaşayacaktır. JaJuan Johnson ve Greg Stiemsma'da yeri geldi mi kullanılacak türde uzunlardan. Johnson'un orta mesafeli şutlarına ve isminin yazımı zor olan sarı kafalı çocuğun savunma katkısına dikkat ! (2006 Dünya Şampiyonası Yunanistan hezimeti sonrası basın toplantısı yapan Mike Krzyewski stayla oldu biraz) Sonuç olarak Boston için esas başarı konferans finalleri oynamak gibi gözükmekte.

17 Kasım 2011 Perşembe

Arapsaçı


Tamamlanmakta olan salonu ile birlikte son dönemlerde Avrupa'nın kısa sürede muazzam bir gelişme gösteren organizasyonlarından biri olan Fenerbahçe Ülker'in geçen sene şanssız bir biçimde final fouru kaçırmış olmasının ardından bu sezonun başında ben dahil herkes oturmuş bu düzenin üzerine birkaç tuğla daha koyup hedeflenen nokta için gerekli hamlelerin yapılacağını bekliyordu. Ancak kadroya dahil edilen elemanların (Gist ve Jerrels'ın) sarı lacivertlileri istenen noktaya ulaştırmakta zorlanacağını hatta yetmeyeceğini gördük. Takımın esas ihtiyacının tam anlamıyla bir guard ve skor yükünü çekebilecek istikrarlı bir uzun olduğu belli iken gidip bir Anadolu futbol takımının kadrosuna toplu imza şovla dahil ettiği Brezilyalılardan farksız oyuncular ile anlaşmaları Fenerbahçe'nin hedefleri konusunda beni şüpheye düşürmedi değil. Tamam futbol takımının sezon başında yaşadığı çalkantılı süreç sonrası maddi olarak etkilenmiş olması belki de onları bu yola sokmuş olabilir ama gidip final four için hiçbir katkı sağlamayacak günlük performansları ile iş yapmaya çalışmış istikrarsız iki Amerikalı yerine adamakıllı hamleler bekliyor insan yinede... Transferlerden Thabo Sefolosha'da olmasa başarılı olarak nitelendirilecek hamlesi yok ekibin. Son anda o da kadroya katılmasa ne olurdu Fener'in hali meçhul (!). Şimdi Gist ve Jerrels'a çok acımasız davrandığımı düşünenler olabilir ama benim onların yeteneklerine olan saygım sonsuz. Eleştrim takımın kimyasına uymadıkları yönünde. Hem Gist hem Jerrels'ın atletik yetenek ve çabukluklarına lafım yok ama bu elemanlar basketbolu akıllarıyla oynamıyor. Takım geçen seneki karakterini kaybetmiş gibi. Aydın Örs ile birlikte genlerine nakşedilmiş olan 'savunma ile varolma' mentalitesinin bu sezonla beraber tam anlamıyla uygulandığını düşünmüyorum. Bu sezonki düşüşün en büyük sebebide bu sorun. Ayrıca Bojan Bogdanovic'in transferi sonrası takımın ruhu, kalbi olan Ömer Onan'ın performansında düşüşe sebep olduğu kanısındayım. Her geçen sene gençleşmiyor kaptan ama bu transfer sonrası biraz olsun gölgede kaldığı da bir gerçek. Takımın tek kurtuluş yolu savunmadan geçiyor. Sadece  bu yolla takıma dahil olan bu yanlış transferlerin defosu bir ölçüde kapatılabilir. Reçete belli; Ömer ve Mirsad ruhani liderliğe son sürat devam etmeli (Ömer, Bogdanovic'ten fırsat buldukça yine takımı sürüklemeli), Emir'e yeteneklerini sergileyecek ortam yaratılmalı (şişkin rotasyona rağmen),Vidmar pamuklara sarılmalı çünkü savunmada yaptıklarına büyük ihtiyaç duyuluyor (bkz. geçen sezon sakatlandı ve herşey tersine döndü). Takımdaki Hırvat cemaatine gelince, Ukic'in tam anlamıyla bir lider olmamasına rağmen deliciliği ve alternatifsiz olması onun yerini garantiliyor. Tomas şuan sakat fakat takım düzeni içinde fazla sırıtmayan tipte bir eleman. Bogdanovic'e gelince ise şapkasını önüne alıp düşünmeli Spahija. Yetenek olarak kusursuz bir skorer ama o geldikten sonra Ömer'in performansının düştüğünü görmekteyiz. Spahija için karar vakti geldi çattı. Ya takımın kalbiyle oynamasına izin verip savunmayı rakibine dikte edecek ve Bogdanovic'i kesecek ya da bu genç skorere direksiyonu emanet edip bu gidişle koltuğunu kaybedecek.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

İhsan Bayülken Röportajı

O, yıllar sonra finale yükselmiş olan Beşiktaş takımının yaratıcısı, ardından kısa sürede olsa bir Beykoz macerası yaşamış bir antrenör ve  son dönemlerde Ntv, Ntvspor ve zaman zamanda Nba Tv'de yorumlarını severek dinlediğimiz bir yorumcu. Evet İhsan Bayülken'den bahsediyorum. Kendisi internet üzerinden sorduğum sorulara içtenlikle cevap verdi. Öyle mırın kırın yapmayarak tamamiyle egolarından arınmış bir şekilde yaklaşması benim gibi çaylak bir blog yazarında büyük şaşkınlık yarattı doğrusunu isterseniz. Röportaja dönecek olursak;

Jazzman : Yorumculuk dünyasına hızlı bir geçiş yaptınız. Ntvspor'da Euroleague ağırlıklı yazılarınızı okuduk ve yorumculuğa aktif olarak devam eden tek koç olarak göze çarpmaktasınız. Koçluk ve yorumculuk arasındaki farkları bizimle paylaşır mısınız? Hangisi size daha yakın?

İhsan Hoca : Tabi ki sahanın kenarında olmak istenilen şeydir ama ülkemizdeki gerçeklerini de dikkate almak gerekir. Organizasyon olarak uzun soluklu projeler çok fazla takım tarafından hayata geçirilemiyor. Burada bir tercih yapmanız gerekiyor. Benimde kısa dönemli çalışmalara sıcak bakma gibi bir tercihim olmadı. Yorumculuk ise koçluk yapmadığınız dönemlerde sizin basketboldaki gelişmeleri takip ederek paylaşmanızı sürekli hale getiriyor.

Jazzman : Sizin gibi yorumculuk yapan Murat Özyer'in Ted Kolej'in başantrenörü olması, Çetin Yılmaz'ın ise Anadolu Efes'in teknik koordinatörlüğüne getirilmesi ardından tek yorumcu-koç olarak kaldınız. Yakında sizide basketbol sahalarına görebilecek miyiz? Değerlendirmeye aldığınız bir teklif var mı?

İhsan Hoca : Uzun soluklu proje olarak Hidayet Türkoğlu ile bir birliktelik içine girdik. Kısa vadede altyapı takımlarmızı bu sezon kuruyoruz devamında oyuncu yetiştirme amacı ile beraber çalıştığımız gençleri geliştirerek üst seviye takımına da geçiş yapacağız. Hedefimiz basketbolcu yetiştirmek değil 'sporcu' yetiştirmek olacaktır. Bu uzun vadeli bir proje ve inşallah süreci iyi kullanmayı başarırız.

Jazzman : Koçluk kariyerinizde çalıştığınız oyuncular içerisinde sizi karakteri ve iş ahlakı ile etkileyen bir oyuncunuz oldu mu?

İhsan Hoca : Yabancı oyuncular içinde El-Amin biraz daha farklı konumda olmuştur. Yeteneklerini doğru şekilde sergilemesi için hazırladığımız ortamı çok iyi tamamlamış olmasından dolayı. Türk oyunculara gelince bir tercih yapmak çok zor. Hepsinin bende yeri çok ayrıdır.

Jazzman : Nba'de olan lokavt sonrası Nba oyuncuları başta Avrupa olmak üzere birçok yerde revaçta. Hatta ligimizde Beşiktaş Deron Williams'ı, Galatasaray Darius Songalia'yı renklerine bağladı. Şuan herhangi bir takımın başında olsaydınız hangi Nba oyuncusunu transfer etmek isterdiniz? Kim bilir belki bu sezon sizi o oyuncunun antrenörü olarak görürüz.

İhsan Hoca : Oklahoma City Thunder takımından James Harden beni etkileyen oyuncuların başında geliyor. Diğer bir isim Marc Gasol olur. Ama kariyerini mahvetmesine rağmen favori oyuncum Baron Davis olmuştur. Bu üç oyuncudan birini duruma göre tercih ederdim.

Jazzman : Bir koç olarak takımın başına şuan geçseniz ilk olarak neyi dikte etmeyi tercih edersiniz ?  Kısacası 'savunma'yı mı yoksa 'hücum'u mu tercih edersiniz ? Yoksa eldeki malzeme neye uygunsa o yolda mı ilerlersiniz ? 

İhsan Hoca : Bulunduğumuz şartlara göre değişir. Biz Beşiktaş takımını oluştururken; taraftara uygun bir model düşündük. Mücadele eden, seyircinin kendisine yakın hissedeceği El-Amin, Ayuso gibi düzenler içinde oynamayı sevmeyen oyuncuları seçtik. Bir noktaya kadar başarılı olduk ve ligi üçüncü bitirdik. Diğer sene şampiyon olmak için düzenler içinde bir uzun gerektiğine inandık ve Ratko Varda takıma dahil oldu. Yani demek istediğim basketbol için tek bir doğru yok. Sadece takımın kimliğine göre model üretip ona göre oyuncu almak gerekecektir. İşte ondan sonra savunma ve hücum alternatif öncelikleri hayata geçirilecektir.

Jazzman : Oyun tarzını beğenip hayran olduğunuz koçlar kimler?

İhsan Hoca : Son Euroleague serilerinde gösterdiği performansla Obradoviç ama genel anlamda Greg Popovic ve Ettore Messina.