25 Şubat 2011 Cuma

Bu Ligde Kaybolmamış Birşeyler Var



Takas haberini alınca intikam almış olmanın verdiği haz ile yüzümde pis bir gülümseme beliriyor. Nba'in en büyük koçlarından birinin gitmesine sebep olan 'süper'yıldız ani bir haberle paketlenip göderiliyor. Küçük pazarların en büyük sıkıntısı yıldızlar tarafından yönetilmek. Belki bu davranışla Utah uzun süre toparlanamayacak ama gösterilen onurlu tutum bu lige romantik bakanlarca takdir edilecek. Açıkçası Greg Miller ve annesi (takımın sahipleri) tarafından böyle bir hamle yapılmasını pek beklemiyordum ama takımın genel menajeri; tabiri caizse takımda kalan son 'eski toprak' olan Kevin O'Connor,filmlerdeki kötü adamı haklayan kahraman edasıyla Sloan ve Johnson'un öcünü aldı. Devin Harris, Derrick Favors ve iki tane ilk tur draft hakkı karşılığında (ligi iyi tamamlayamayacak olan iki takım Golden State ve New Jersey'den) 'süper'yıldızı New Jersey Nets'e gönderdi. Devin Harris'in Utah'ın aradığı kan olup olmadığı sorgulanır ama yazımın başında da belirttiğim gibi intikam alındı bir kere takıma kimi getirirsen getir. Eldeki malzemelerle neler yapılabileceğine gelirsek Favors'un atletizmi ile savunma belki bir kademe ileri atlanabilinir. Memo döndüğünde iyi bir iç-dış dengesi oluşabilir. Savunmadaki blok tehditi ile temsilcimiz Memo'nun üzerindeki savunma yükünü Boozer'a nazaran fazlasıyla alacaktır.Tabi çaylak oyuncunun pota dibindeki bitirişlerini geliştirmesi lazım hücümda ayrı bir opsiyon olabilmesi için. Devin Harris'e gelince hızı ve pozisyonuna göre atletikliği ile göze çarpıyor. Westbrook ve Harris gibi takımı oynatma görevi üzerlerine kalan guardlar asist rakamlar kaç olursa olsun takımı yönetecek oyun zekasına sahip imaja bende bir türlü kavuşamıyorlar. Harris'in Deron Williams gibi takımı oynatmasını beklemek delilik olur. Ancak içeri driveları sonrası dışarı çıkaracağı paslar ile kapanan savunmayı açacak dış kaynaklı basketlere asist verebilir. Savunmada çabuk elleri ile rakip guarda baskı yapabilir. Ardından çalınan toplar sayesinde takımı hızlı hücüma çıkarabilir. Utah'ın draftlarda kaliteli oyuncu seçebilme yeteneği de işin içine girince tablo tozpembe. Toparlanma süreci gitgide kısabilir. Bu onurlu davranışla Jazz organizasyonu belki lider ruhu olmayan , başı sıkıştıkça etrafa ağlayan , takım arkadaşlarına saran bir 'süper'yıldıza sahip olamayacak ancak bu hakkaniyetli hamleden sonra Nba çevrelerinde unutulmaya yüz tutan 'adalet' mefhumunun tekrar dillendirildiği ortada. Ne diyelim darısı diğer 'süper'yıldızlarca yönetilen takımlara.

11 Şubat 2011 Cuma

Bir Devrin Sonu



Televizyonlarda son dakika haberleri görüyorum 'Hüsnü Mübarek görevini yardımcısına devretti diye' iplemiyorum fazla. Yeni uyanmışım dün geceki 2 maçtan sonra. Şöyle basketbol sitelerine bir göz atarken karşılaşıyorum şaşırtan haberle. Salt Lake City Deseret News kaynaklı habere göre Utah Jazz organizasyonu ve coach Jerry Sloan arasındaki 23 yıllık birliktelik bitiyor. Ntvspor'a bakıyorum son dakika haberi verecekler mi diye? Bari en azından altyazı geçseler? Bekle babam bekle o da yok... Bir Utah Jazz taraftarı olarak biraz derinden etkilendim sanırsam. Her neyse yazımda geçen bu iki şahsiyetin;görevleri başında yirmi yıldan fazla bulunan yöneticiler olmasından başka ortak noktaları yok. Biri görevi bıraksın diye halkı isyan ediyor,diğeri için ise arada ben dahil taraftar  grubu köpürsek bile ayrılık fikrini bir türlü konduramıyorduk. Ne kadar tezat iki profil değil mi? Bu kadar güncel haber yeter konumuza geri dönelim. Oyunculuk kariyerinde de sert oyunuyla, mücadeleden kaçmamasıyla tanınırdı 1965 draftında Baltimore Bullets tarafından 4.sıradan kurt koç. 4 kez Nba'in en iyi savunma takımına,2 kez de en iyi ikinci savunma takımına seçidi. 2 kez Allstar seçildi ve kariyerinin sonunda Bulls organizasyonu tarafından 4 numaralı forması emekli edildi. Koçluğa da formasını emekli eden organizasyonda başladı bu eski toprak 3 seneden kısa bir süren bu deneyimden sonra asistan koçluk görevini üstlendi ve 1988 yılında 23 yıl sürecek bir maceraya adım attı Utah Jazz ile birlikte. Sert mizaçlı biriydi,öyle oyuncusu için saha dışında bir 'baba' figürü değildi,oyuncusunu kazanmak uğruna çaba göstermezdi,kendine göre doğruları vardı ve bunlardan vazgeçmezdi başarısız olsa bile. Tam anlamıyla eski kafalı 'old school' bir koçtu. O spor tarihine 'istikrar' kelimesini öğreten bir şahsiyetti. Yanına aldığı 2 tane oyuncuyla beraber bir organizasyonun tarihini değiştirdi. Kimlerden bahsettiğimi biliyorsunuz herhalde. Biri lig tarhinin en çok asist yapan oyuncusu,diğeri ise Kareem Abdul Jabbar'dan sonra en çok sayı bulan ikinci oyuncu apoletine sahip bir postacı. 18 yıl muazzam bir birlikteliğe sahip oldular.  Bu önemli ikilinin emekli olmalarından sonra bile Ben Handlogten (eski Ülkerli),Michael Ruffin'li kadroyla bile playoff' trenini son maçta kaçırdı. Sadece 2004-2005 sezonunda %50 galibiyet oranının altında kaldı. Takımın geleceği olan Deron'la çaylak yılının ilk dönemlerinde biraz sıkıntı yaşasa bile onunla beraber bir konferans finaline ulaştı. Buna karşın kariyerinde hiç 'Yılın Koçu' ödülünü alamadı. Bu ödülü alıp ardından kariyeri sonlanan birçok örnek var. Buradan bu ödülün çokta matah birşey olmadığını hatırlatmaya gerek yok. Dedim ya mücadeleden kaçmazdı Sloan. Şampiyonluk yolunda 2 kez Jordan'lı Chicago'ya Nba Finali'nde kaybetti pes etmedi. Eşini kanserden kaybetti yine pes etmedi 69 yaşındaki çınar ama koçluk konusunda pes etme vaktinin geldiğini herkese beklenmedik bir zamanda gösterdi. Bir taraftar olarak beni zaman zaman fitil etse bile;1998 finalinde Jordan ve arkadaşları sevinirken aralarından üzgün ayrılan bu beyaz formalı oyuncular için duyduğum sevgiyi arttıran bir şahsiyet oldu ve kendisini tanıdıkça  ona karşı duyduğum saygı giderek arttı. Son olarak bir dipnot : Sloan'ın yardımcısı Phil Johnson'u kutlamak gerek. Mükemmel bir duruş gösterdi arkasında durduğu adam görevi bırakma kararı alınca. Yapılan basın toplantısında 'onunla geldim onunla beraber gideceğim.' diyerek bir Jazz taraftarı olarak gönlümde taht kurdu. Seni unutmayacağız yaşlı kurt...

3 Şubat 2011 Perşembe

Sen Neymişsin Be Abi



Efes Pilsen forması altında oyuna sonradan giren 6 numaralı bu abimizin işi; rakibin skorerinin başına çökmek ve buna müteakip skorerin topu bırakıp 'hadi bırakalım abi be ne yaaa' demesi sonrasında savunmada kapılan topun ileriye fırlatılması ardından Efes Pilsen'in skor hanesine 2 sayı yazdırmaktı. Zaman zamanda perdeden çıktıktan sonra o kendine has şut stiliyle yüzdesi fena olmayan üçlükler de gönderirdi köşelerden. Adına 'Ferrari' denilen Ömer Onan'ı ilk beşe monte etmek,ondan komple bir yıldız yaratmak kimsein aklına gelmedi. Üstüne üstlük yeri geldi benche makhum edildi,milli takımdan yaşı bahane edilerek uzaklaştırılmaya bile çalışıldı. Ancak o,tüm bunlara sahada gösterdiği performanslarla cevap verdi ve tüm basketbolseverler için önemli bir karakter oldu. Zaman zaman agresifliğiyle karşı takım taraftarlarında bir infial yaratma potansiyeli de olsa Sırbistan maçında Teodosic'e yaptığı o 'dayılanma' ile adeta kafasının içine girdi ve bu da işimize geldi. Tecrübe kazandıkça da savunmadaki dayılanma ile gerçek dayılanma arasında belirgin ayrım yapabilir oldu ve son birkaç yılda komple bir yıldız oldu. Lakabı 'Ferrari' olan Ömer bu günlere 'Ferrarisini Satmadan' geldi. Hızı falan yerinde (maşallah) yaş 32 olmasına rağmen. Euroleague'de kariyer sayı rekoruna Valencia maçıyla ulaştı. Ayrıca Beko Basketbol Ligi'nde de 16 sayı ile kariyerinin en iyi dönemini yaşıyor. Mirsad Türkcan'la beraber bu kaliteli kadroyu bir arada tutan en önemli parça. Hem öyle sade çene yaparak sağlamaya çalışmıyor bu birlikteliği,yeri geliyor bir top uğruna yerden yere atlamayı,fast breaki bitirebilmek pahasına pota altındaki kameramanı mamülen emekli etmeyi görev biliyor kendine! Ne yalan söyleyim böyle büyük bir oyuncuyu,takipçisi olduğum takımın skorerini hayatından bezdirme noktasına getirse bile izlemek büyük bir zevk.